İran için daha kesin olan bir şey var. Artık rejim
çok ciddî bir meşrûiyet meselesi
ile boğuşuyor. Aslında başta devrimler olmak üzere radikal değişim iddialarının çarptığı trajik bir duvar bu.
ister Fransız Devrimi, ister Sovyet ve Çin Devrimi açısından bakalım,
geleneksel-dinsel kurumlara ve onu donatan zihniyete karşı
amansız bir kültür savaşı başlatmıştı. Pol Pot tecrübesi tam da bunun en taşkın boyutlarını ifâde eder. Bu devrimler yeni bir insan yaratmak iddiasında olan hareketlerdi.Fransız Devrimi
(Aydınlanmış İnsan), Sovyet Devrimi ise
peşindeydi. Bunun,
vardı. İlki, mevcut kurum ve kadroların toptan tasfiyesine dayalı bir temizlik süreciydi. Diğeri ise eğitim üzerinden yoğun bir
. İlkini, yâni yıkım işini hepsi yaptı. Diğerinde ise hiçbiri istediğini elde edemedi. Burada hayâtî olan sürecin sanâyileşme ile eşlenmiş olup olmamasıdır. Tek çıktı,
geleneksel-dinsel bağların aşındığı, içinde derin bir yabancılaşmayla berâber de olsa dünyevîleşmeydi.
Evet, özünde yüce ahlâkî iddialar taşıyan Homo Liminous ve Homo Sovieticus hayâta geçirilemedi. Ama bunun yerine,
ezik, hesapçı, fırsatçı ve egoist bireylerden oluşan dünyevîleşmiş toplumlar
türedi. Tüketim kapitalizminin kültürel tutunumunu da bu kitleler sağladı.
çileli
dünyevîleşmeyi, tüketimdeki şenlikli dünyevîleşme
tâkip etti.